Kocaeli yarımadasının Orhan Gazi döneminde fethedilmesiyle bu bölgeye yerleşenlerin başlangıçta daha çok akıncı Türkler olması, sonraki yıllarda ise Bağdat yolu dolayısıyla bölgenin askeri konak özelliğini kazanması ve yöredeki Rum yerleşiminin sürmesi gibi nedenler tarihsel yapıların niteliğini de belirlemiştir. Bağdat yolu üzerinde köprü, çeşme, han, kervansaray, namazgah yapımı bu gelişimin sonucudur.
XVIII. yüzyılda ise Kazasker Feyzullah Efendi, Maltepe’de yaptırdığı çeşme, hamam ve cami ile önemli bir bayındırlık hizmetini gerçekleştirmekle kalmamış, Maltepe’nin kimliğini de değiştirmiştir.
Bunun XIX. yüzyılda bir sayfiye beldesi niteliği kazanan Maltepe’de çeşitli köşklerin yapımı izlemiştir. Bugün hepsi yıkılmış ya da 1928 Maltepe yangınında yanmış bulunan Maltepe köşklerinden ikisi kısaca şöyle tanıtabilir:
Remzi Paşa Köşkü: Çiftlik caddesinde Çamdibi adıyla anılan yerdeki köşkün ilk sahibi Şeyhülislam Ahmet Esat Efendi idi. Bu Uryanizade adıyla da bilinen Şeyhülislam Ahmet Esat Efendi (1813-1889) olmalıdır. Köşkü şeyhülislamın varisi eşi iffet Hanım’dan satın alan Remzi Paşa, giriş kapısının yanına 1898 yılında bir de çeşme yaptırmıştır. Remzipaşa Köşkü Birinci Dünya Savaşı yıllarında Çanakkale’ye gönderilen subay ve erlerin sevk karagahı olarak da kulanıldı.
Fenerli Köşk: Bahçe kapısının üzerinde asılı altı köşeli fenerden dolayı bu adla anılan köşkün sahibinin Rasim Paşa olduğu, Abdüllatif Bey adlı birine devredildikten sonra borç nedeniyle Dr. Ahmet Vicdanı’ye geçtiği bilinmektedir.
Bağdat caddesi Eseryurt durağı yolundaki Köşk dış cephesini süsleyen ahşap oymalarıyla ünlüdür. Osmanlı döneminden günümüze kalabilen öteki tarihsel
yapılar ise şunlardır:
Daver Baba Tekkesi: Başıbüyük’teki Daver Baba Tekkesinin
1350-1375 yılları arasında kurulduğu bilinmektedir. Tekke,
XVIII yüzyılda burada şeyhlik postunda oturan Daver Baha’dan dolayı bu adı almıştır.
Zamanın etkisiyle bugün harap bir durumda bulunan tekke, Bağdadi yapının tipik bir örneğidir. Reşat Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi’nde verdiği bilgiye göre eğik bir zemin üzerine yapılmıştır. Tek katlıdır. Ön bölümünün bir parçası iki ahşap direğin üzerine oturtulmuştur. Soldaki kapıdan geniş bir taşlığa girilir. Burası mutfak ve yemek odası olarak yapılmıştır. Tuvalet ve gusulhanesi karşıdadır. Yerleri tahta olan aralığa bir taşlıktan, buradan da derviş odasına ve mescide geçilir. Türbe mescitte Daver Baha’nın kabri vardır. Sanduka Efkaf İdaresi’nce kaldırılmışsa da yeri durmaktadır. Mescidin mihrabı dışarıya doğru üç köşeli bir çıkıntı oluşturmaktadır. İki yanında ve sağ yan duvarda birer pencere bulunmaktadır.
Tekkenin yanında eski bir ayazma vardır. Kaynağın suyu bol ve tatlıdır. Geçmişte de Başıbüyük köyüne suyun buradan gittiği bilinmektedir. Ayrıca ayazmanın önünde küçük bir çeşme olup kitabesinde “Ve mine’1-mai külli şen’in hayy-sene İ279” yazısı okunmaktadır. Buna göre çeşme miladi 1862 yılında yaptırılmış demektir.
Daver Baba Tekkesi 1826 yılında Yeniçeri Ocağı kaldırıldığında bütün bektaşi tekkeleriyle birlikte kapatıldıysa da 1840 yılından sonra Sultan Abdülmecit döneminde nakşibendi tekkesi görünümü altında, ama yine bektaşi tekkesi olarak açıldı. Cumhuriyet döneminde tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla da bu niteliği tarihe karıştı. Bugün, bütün benzerleri gibi bir din büyüğünün yattığı kutsal türbe niteliği taşımaktadır. Beş Çeşmeler: Yalı mahallesinde bulunan Beş Çeşmeler’in 1423 yılı dolaylarında yapıldığı sanılmaktadır. Üst pervazlarla kemerlerin yapımında ve motiflerde Ceneviz üslubu egemendir. Kim tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir.
Feyzullah Efendi Külliyesi: 1728-1729 yıllarında Maltepe’de Kazasker Feyzullah Efendi’nin yaptırdığı çeşme, hamam ve camiyi bir külliye olarak adlandırmak hiç de yanlış sayılmaz. Çünkü Feyzullah Efendi Maltepe’yi bu yapılarla şenlendirmeyi, bayındır hale getirmeyi amaçlamış, bunları Maltepe’ye vakfederek buradaki müslüman nüfusun hizmetine vermiştir.
Feyzullah Efendi Camii: Kazasker Feyzullah Efendi’nin 1729’da yaptırdığı, bugünkü Havuzlu Park’ın yakınında, fırının ilerisindeki binaların yerinde bulunan cami, ne yazık ki 1928 Maltepe yangınında yanmıştır. Yıllar sonra, eski kilisenin Vakıflar’a ait olan arsası üzerinde Hacı Ata Köseoglu ve Maltepelilerin katkılarıyla 1964’te yapılan camiye anısına hürmeten Feyzullah Efendi’nin adı verilmiştir.
Bugünkü Feyzullah Efendi camii Şişli camisinin küçültülmüş bir örneğidir. Caminin giriş kapısı ve iç duvarlarıyla
Cenab-ı kaziasker yani Feyzullah Efendi’nin Hemişe mastar-ı hayr ide zatın Hazreti Allah İdüb bu ab-ı tabı dört taraftan bi-riya icra Ki oldu subesu lutfu ile seyrab ibadullah Lebiba teşnegana böyle işrab itdi tarihin Bu vala çeşmeden ab-ı hayat iç fisebilullah Çeşmenin asmalı kahveye bakan öteki yüzündeki kitabede ise şu tarih kıt’ası bulunmaktadır:
Vaz’ıü’l-hayrat Feyzullah Efendi kim odur Kazıasker-i ibn kazıasker-i vala asil Eyleyüb bu karyeyi menzur-i çeşm-i iltifat kubbelerindeki ayet ve hadisler, Aşere-i Mübeşşere’nin, Çaryar-i Güzin’in adları Hattat Hamid tarafından yazılmıştır. Çift kanatlı giriş kapısıyla mimber de gül ve meşe ağaçları kullanılarak kakmalı bir biçimde geleneksel üsluba uygun olarak yapılmıştır. Mihrap başlığında ise Fatih camisi örnek alınmıştır.
Feyzullah Efendi Çeşmesi: İskele Meydanı’ndaki asmalı kahvenin önünde bulunan çeşmenin yapım tarihi 1728’dir. Halk arasında, çeşmenin yapımı sırasında parası tükenen Feyzullah Efendi’yle Padişah III.Ahmet arasında geçen bir öykü anlatılır. Çaresiz kalan Feyzullah Efendi, saraydan Anadolu’ya bir torba altın gönderildiğini öğrenince Maltepe’de postanın yolunu keserek çeşmeyi bitirmesi için gerekli miktarda altına el koyar. Olayı öğrenen III.Ahmet önce çok kızar, sonra da söz konusu çeşmeyi merak ederek kılık değiştirip Maltepe’ye gelir ve işçi olarak çeşme yapımında çalışmak için Feyzullah Efendi’den iş ister. Feyzullah Efendi kollarını sıvamış, çeşmeye suyu getirecek kanalda çalışmaktadır. Vakit öğleye yakın olduğundan III.Ahmet’e öğleden sonra çalışmak üzere hazırlanmasını söyler. III Ahmet ise bir an önce işe başlamakta ısrarlıdır. Bunun üzerine Feyzullah Efendi, “Şimdi yoldan gelmişsin , yorgunsun’der. “Eğer işe başlarsan yevmiyeni nasıl alacaksın? Tam gün versem benim sana hakkım geçer, yarım gün verince de senin bende hakkın kalır.” Bu sözleri duyan III.Ahmet, Feyzullah Efendi’nin hayır için çalıştığına inanır ve kendini tanıtıp postadan aldığı altını helal eder, ayrıca bir kese de altın bağışlar. Bu öykünün gerçek olup olmaması bir yana, Feyzullah Efendi’nin hayırsever kişiliğini yansıttığı görülmektedir. Feyzullah Efendi, yaptırdığı çeşmeye Kayışdagı suyunu toprak künkler döşeterek getirtmiş, bu yolla Maltepe köyünün içme suyu ihtiyacını gidermiştir. eski belediye başkanlarından Selami Oğuz’un verdiği bilgiye göre bu künkler 1950’ye kadar dayanmıştır.
Feyzullah Efendi çeşmesi iki cephelidir. Her iki cephedeki kitabe de yıpranmamıştır. Çeşmenin meydana bakan yüzündeki kitabede şu tarih kıt’ası yer almaktadır:
Kıldı atşane zülal-i berr ü ihyaen sebil Şakir-i dai sitayiş birle tarihin didi Menba-i zemzem-i mualla çeşme-sar-ı bi-adil Ayrıca her iki kitabede kıt ‘alarm altında 1141 tarihi okunmaktadır. Hicri olan bu tarihin miladı karşılığı 1728 dir. Kıt’aların birincisini söyleyen Lebib, şair Lebib Hüseyin (ölm. 1767), ikincisini söyleyen Şakir de, şair ve vakanüvis Şakir Hüseyin (ölm.1745), olabilir. Feyzullah Efendi Hamamı: Bugünkü Feyzullah camimin arkasında, sahil yoluna yakın bir yerdedir. Yapım yılı çeşmenin yapıldığı 1728 tarihini taşımaktadır. Feyzullah Efendi, Maltepe’ye getirttiği Kayışdagı suyunun hamama da bağlatmıştır. Köy hamamı niteliğindeki yapının dış görünüşü belirgin bir özellik taşımaz. Geçmişte yaygın bir ünü olduğu, Osmanlı şehzadelerinin İstanbul’dan buraya yıkanmak, eğlentiler düzenlemek için geldikleri söylenmektedir. Bugün de hamam olarak kulanılmaktadır. Hacımehmetbey Cami: Başıbüyük’te ibadete açılan camimin yapım yılı bilinmemektedir. Başbakanlık Arşivi’ndeki belgelere göre 7 Şaban 1314/11 Ocak 1897 ve 5 Rebiülevvel 1320/12 Haziran 1902 yıllarında onarım görmüş, sonra yıkılmıştır.
Yakın geçmişte Süreyya Paşa’nın bölgemizde yaptırdığı Süreyya Plajı ise yapıldığı yılların degişiyle “asri” bir plaj olarak istanbul’da benzeri bulunmayan ilk tesistir. 20 Haziran 1939’da yapımına başlanan Süreyya Plajı, araya İkinci Dünya Savaşı’nın girmesiyle ancak 8 Haziran 1946’da açılabilmiş, 80 soyunma odasıyla 200 soyunma kabini ve kalınabilecek 42 odalı moteliyle İstanbul’un gözde tesislerinden biri olmuştur. 300 metrelik kıyısı, ılık denizi ve ince kumuyla yaz aylarında yalnız çevremiz sakinlerini değil, bütün İstanbul’luları çeken Süreyya Plajı bugün Belediyece işletilmektedir.
Plajın simgesi ise kıyıdan 50 metre kadar uzaklıkta deniz içindeki kayalar üzerine yapılmış Bakireler Tapınağı’dır. Eski Yunan mitolojisinde evlenmek isteyen genç kızların Bakireler Tapınağı’nı ziyaret ettikleri ve çabuk koca buldukları efsaneden esinlenerek yapılan bu simgesel tapınak sütunlar üzerine oturtulmuş bir kubbeden ibarettir. Başıbüyük’teki eski Başıbüyük camiini de Süreyya Paşa yaptırmıştır. Camii Arap mimari tarzı özelliği göstermektedir.