642 kilometrelik sahil şeridi, yüzlerce koy, engin mavilikler, muazzam bir coğrafya ve harika bir iklim. Sadece bizlerin değil dünyanın her yöresinden gezgincilerin, tatilcilerin ve doğa severlerin en gözde mekânlarından biri, zaten bu nedenle koronavirüs salgını nedeniyle yaşamakta olduğumuz süreci saymaksak yılda yerli yabancı 20 milyona yakın insanın ziyaret ettiği bir bölge, havza, kıyı kuşağı. Fakat şimdi bu olumlu tabloyu “pandemi” denen illet fena halde vurmuş durumda. Hafta sonu Kumluca’ya kadar bölgenin önemli tatil beldelerini tek tek dolaştım ve gördüklerim karşısında küçük dilimi yutacak gibi oldum. Gezdiğim, gördüğüm Beldibi, Kemer, Göynük, Çıralı, Tekirova’nın iki açıdan çarpıcı görüntüler sunduğunu belirtmeliyim. Bir kere her beldenin girişinde jandarma çevirmeleri var ve araçlar durdurularak sosyal mesafeye ve maske kurallarına uygun hareket edilip edilmediği kontrol ediliyor. Maskeler genellikle araçların sinyal kollarına aşılmış pozisyonda tutuluyor, çevirme anında yüze takılıyor, iş bitince aynı yerine yerleştiriliyor. Yani maske konusunun ciddiye alınmadığı açık ve net biçimde görülüyor. Nitekim aynı görüntüler ünlü plajlarda da var. Yaşlı genç, çoluk çocuk, yan yana iç içe, maskeler fora. Herkes sanki hiçbir şey olmamış, yaşanmamış ve yaşanmıyormuş gibi rahat davranma cesareti sergiliyor. Kıyıdaki işletmeler gerekli önemleri almış, masalara küçük kolonyalar konulmuş, garsonlar maskeli ama bu kadar.
‘Bize bir şey olmaz’
Tatilcilerden bazılarıyla da uzun sohbetler yaptım. Kimi İstanbul’dan uçakla gelip araç kiralamış iki gün kalıp dönecek, kimi Ankara’dan arabasıyla gelip çadır kurmuş. “Maskenizi kullanıyor musunuz?” diye sorduğumda bu tatilcilerden biri “Açık havada ve denizi kıyısında gerek yok” dedi bana. Tartışmadım tabii.
Tüm kıyılardaki plajlarda, mangal yasak olmasına karşın kesif bir et kokusu hissedildiğini, dumanların yükseldiğini ve son derece kalabalık ortamlar oluştuğunu da not etmeliyim. Uzun araç kuyrukları ve yoğun trafik de pandemiye nasıl meydan okuduğumuzu zaten anlatıyor. Bu işin sosyal yaşam felsefesi açıkçası alt üst olmuş. “Bize bir şey olmaz” anlayışının her yere çoğunlukla hâkim olduğunu, maskeli ve sosyal mesafeli insanların ise azınlıkta kaldığını kaydetmeliyim.
İşin özeti şu: Diğer tatil kentlerini bilmiyorum ama Antalya’da turizmde yaprak kıpırdamıyor, ne zaman canlanacağı da belli değil, sosyal yaşam ise maskesiz ve kuralsız eski hazından bir şey kaybetmemiş durumda.
Esnafın hazin hali
Sosyal mesafeli yaşamın ötesinde asıl can acıtıcı görüntülerden bir başkası ise bölgedeki esnafın içler acısı durumu. Sanki insanlar çeşitli nedenlerle mallarını mülklerini bırakmış da başka yerlere göç etmiş gibi hazin bir tablo ile karşılaştım. Tüm beldelerde yaz dönemlerinde turistlere hediyelik eşya satan işyerlerinin bir teki bile açık değil. Kepenkler inmiş ve havada buruk bir ölüm sessizliği asılı duruyor. Nereye bakarsan bak, nereye dönersen dön, nereye gidersen git hep aynı fotoğraflar… Sadece kıyılarda birkaç lokanta, o da plaja gelenlere hizmet verecek şekilde açık. Bir de o yöredeki insanların ihtiyaçlarını karşılamak için küçük bakkallar. Onlardan birine “Ne olacak” diye sordum, alaycı bir tebessümle “Tüm işyerleri kapatıp evlerine çekildi, turistleri bekliyoruz, tabii gelirlerse” yanıtını verdi.